Son günlerde Türkiye'nin siyasi gündeminde en çok konuşulan konulardan biri, CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel'e yapılan saldırıdır. Bu olay, yalnızca Özel’in değil, aynı zamanda Türkiye'deki demokratik süreçlerin ve ifade özgürlüğünün de tehdit altında olduğunu gözler önüne serdi. "Tehlike ben geliyorum" diyerek kendi uyarılarını da bir kenara atan bu olay, ülkemizdeki siyasi atmosferin ne denli gerilimli olduğunu ve muhalefet partilerine yönelik tehlikelerin bariz bir şekilde varlığını hissettirdi.
Özgür Özel, uzun yıllardır Türkiye'nin siyasi arenasında enerjik ve cesur bir muhalefet figürü olarak öne çıkmıştır. Ama son zamanlarda, öne çıkan muhalefet liderlerine yönelik saldırılar, bir tür sistematik bir baskının ya da korkutma taktiğinin parçası olarak değerlendirilmekte. Sadece Özgür Özel değil, birçok muhalefet temsilcisi, benzer tehditlerle yüzleşmektedir. Bu durum, muhalefet partileri üzerinde oluşturulmaya çalışılan bir korku atmosferinin bir parçası olarak görülebilir. Faillerin yakalanmaması ya da bunların cezalandırılmaması, toplumda "siyasal cinayetler" ve "gözdağı verme" konusunda endişeleri artırmaktadır.
Bugün, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ve diğer muhalefet partileri, sıkça hedef haline gelmekte, saldırılar ise sıradanlaşmaktadır. Bu durum, yalnızca bir bireyin değil, tüm bir muhalefetin susturulma çabasının ifadesidir. Geçmişte yaşanan pek çok örnekte olduğu gibi, bu tür olaylar, iktidar tarafından muhalefeti sindirmek ve susturmak amacıyla gerçekleştirilmektedir. Özgür Özel'e yönelik bu saldırı, "Geçtiğimiz yıllardaki en tehlikeli olaylardan birisi" olarak nitelendirilebilir. Peki, bu saldırılar önlenebilir miydi? Aslında, toplumsal bir hareket içerisinde güçlü bir dayanışma gösterilmediği sürece, bu tür tehditler devam edecektir.
Halka duyarlılık kazandırmak, siyasi liderlere düşen en önemli görevlerden biridir. Söz konusu olay, sadece hedefin belirlenmesi ile sınırlı kalmamalıdır; tüm toplumun kendini koruma bilincine sahip olması gerekir. Elbette, Özgür Özel gibi isimler, cesaretleriyle toplumda bir umut ışığı yakıyor, ancak korku atmosferi, bu tür cesaretleri de gölgeleme kapasitesine sahip. Bunu engellemek için, muhalefet partilerinin siyasi üslubunu yeniden gözden geçirmesi, etkili bir dayanışma ve toplumsal farkındalık yaratma adına daha fazla çalışması gerekiyor.
Sonuç olarak, Özgür Özel'in yaşadığı olay, ülkede demokrasi ve özgürlük mücadelesinin hala kritik bir sınavdan geçtiğini göstermektedir. "Tehlike ben geliyorum" diyerek ortaya çıkan bu karamsar tablo, aslında bize cesaretle karşı durulması gereken bir iktidarın varlığını gösteriyor. Türkiye’deki muhalefet partileri, bu tehdidin kaynağına karşı birleşmelidir. Yoksa, sadece bir kişinin başına gelen bir olay olarak kalacak olan bu saldırılar, ileride daha geniş çaplı sonuçlara yol açabilir. Her şeyden önce, güvenlik güçlerinin bu tür olayları önceden öngörüp engelleyebilme yetenekleri sorgulanmakta ve bu durum çeşitli boyutlarıyla konuşulmalıdır.